Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.
GenelGüncelProf. Dr. S. Güniz Küçükgüzel - Uzman Görüşü

8 ŞUBAT ULUSLARARASI EPİLEPSİ GÜNÜ

Dünyada 65 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 700- 800 bin epilepsi hastası sağlık sorunlarının yanı sıra toplumsal ve ekonomik sorunlarla da mücadele etmektedir. Epilepsi (Sara) hakkında Dünya üzerinde farkındalık yaratmak amacıyla her yıl 8 Şubat Dünya
Epilepsi Günü olarak anılmaktadır. Epilepsi hastaları arasına her yıl yaklaşık 2,4 milyon yeni epilepsi hastası eklenmektedir. Epilepsi hastalarının bir bölümü ne yazık ki toplumda saklanmakta, bu durumda etkin tedaviye ulaşamamaktadır.

Epilepsi, halk arasında sara hastalığı olarak da bilinen, kronik nöbetler halinde ortaya çıkan bir hastalık olup, beyinde bulunan nöronlarda ani ve kontrolsüz boşalımlar (deşarjlar) şeklinde seyreden bir tablo sonucu hastada istemsiz kasılmalar, duyusal değişiklikler ve bilinç değişiklikleri meydana gelir ve sonucunda bayılabilir. Bayılma sonrası kol ve bacaklarda kasılma, dilini ısırma, idrar kaçırma şeklinde tablolar görülebileceği gibi, dalma ya da kollarda veya vücutta sıçrama şikâyetleri olabilir. Nöbetlerin ne zaman geleceği bilinemez. Epilepsi nöbeti ile nöbet arasındaki fark epilepsinin, tekrarlayan ve kendiliğinden oluşan nöbetlerle seyreden bir hastalık olmasıdır. Tek bir nöbet öyküsü o kişinin epilepsi hastası olduğunu göstermez fakat nedenini araştırmak gerekir. Epilepsi hastalığı herhangi bir yaş grubunda görülebilir, ancak bu hastalığın en sık olarak tanı aldığı yaş gruplarını erken çocukluk döneminde ve 55 yaş sonrasındaki bireyler oluşturur. Çocukluk çağında olan epilepsinin nedenleri daha çok genetik nedenler iken ileri yaşlarda epilepsi nedeni daha çok kafa travması ve damar hastalıkları sonucu oluşan beyin hasarıdır. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki kafa travması (trafik kazaları, toplumsal olaylar sırasında), santral sinir sistemi enfeksiyonları (sıtma, HIV vb.), doğum sırası ve sonrası komplikasyonların sıklığına bağlı olarak görülme oranı yükselmektedir. Günümüzde elektronik ortama aşırı maruz kalma da özellikle çocuklarda risk oluşturmaktadır.

Uluslararası Epilepsi ile Mücadele Birliği’nin sınıflandırma ve Terminoloji Komisyonu, nöbetleri parsiyel (fokal), bilateral simetrik (jeneralize), unilateral, sınıflandırılamayan epileptik nöbetler olmak üzere dört grupta sınıflandırılmaktadır. Etiyolojisine göre de idiyopatik ve semptomatik olmak üzere de ikiye ayrılır. Nöbet tipinin bilinmesi, hangi
epilepsi ilacının daha etkili olacağı konusunda yol gösterici olması açısından büyük önem taşımaktadır. Tanısında EEG, kan tahlili, beyin MR görüntüleme gibi tetkiklerden faydalanılmaktadır. Antiepileptik tedavi ise epilepsi tanısı alan hastalara önerilmektedir.
Tedavisi sonrası ilaçlar düzenli bir şekilde alınmalıdır, aç ve uykusuz kalınmamalıdır, kola, çay gibi uyarıcı içecekler içilmemesine dikkat edilmelidir. Antiepileptik ilaçlar, merkezi sinir sistemini seçici olarak deprese eden ilaçlardır. Merkezi sinir sitemine zarar vermeden, solunumu baskılamadan epileptik nöbetlerin baskılanması için kullanılırlar. BU tür
ilaçların karaciğer ve böbrek tahribatı, gastrointestinal rahatsızlıklar, uyuşukluk, saç dökülmesi, nefropati gibi yan etkileri bulunmaktadır.

Etki mekanizmalarına göre antiepileptik ilaçlar şu şekilde gruplanabilir:
1. Uyarıyı azaltan ilaçlar: Uyarılan aminoasit reseptör sistemlerinin (N-metil-D-aspartat) sistemlerinin blokajı ve nöbet esnasında glutamat ve aspartat aşırı salımının inhibisyonunu sağlarlar.
2. İnhibisyonu artıran ilaçlar: GABAA (Gama amino bütanoik asit) reseptör klorür kanal kompleksini indükleyerek veya sinaptik aralıkta GABAA’nın bulunma olasılığını artırarak etki gösterirler.
3. Hücre uyarılabilirliğini değiştiren ilaçlar: Sodyum ve potasyum kanallarının voltaj etkilerini direkt veya indirekt değiştirerek gösterirler.

Epilepsi nöbetlerini önlemek amacıyla ilk olarak 1857’de potasyum bromür kullanılmaya başlamıştır. Sonraları 1912 yılında fenobarbital, 1937 yılında fenitoin keşfedilerek klinikte antiepileptik ilaç olarak tedaviye sunulmuştur.

Antiepileptik ilaçları kimyasal yapılarına göre sınıflandırırsak, aşağıda belirtilen etkin molekül gruplarının öne çıktığı görülür. (Şekil 1). Üreit yapısı taşıyan bileşikler: Barbitüratlar
(Fenobarbital), Hidantoinler (Fenitoin), Oksazolidinler (Trimetadion), Süksinimitler (Etosüksimit), Glutarimitler (Aminoglutetimit), Açil üreler (Fenasetamit),

Benzodiazepinler: Diazepam, Klonazepam.

Sekonder veya tersiyer alkoller: Denzimol hidroklorür.

Dibenzazepin türevleri: Karbamazepin, Okskarbazepin.

Valproik asit türevleri: Sodyum valproat.

GABA analogları: Vigabatrin, Progabit, Gabapentin.

Epilepsi yüksek oranda ilaçla ve politerapi, cerrahi uygulama, nörostimülasyon ve ketojenik diyet gibi başarılı tedavi yöntemleri ile tedavi edilebilen bir hastalıktır. Epilepsi alanında, hastalığın nedenlerine yönelik ve tedavi amaçlı çalışmalar sürdürülmektedir. Geliştirilen yeni antiepileptik ilaçlar, cerrahi ve yeni girişimsel yöntemlerle klasik ilaç tedavisine cevap vermeyen epilepsi hastalarının tedavisi başarıyla yapılabilmektedir.

Epilepsi hastası için düzenli diş hekimi muayeneleri, iyi bir ağız hijyeni de önemlidir. Diş tedavileri öncesi; epilepsi nöbet sıklığı, hastanın son nöbet tarihi, nöbetler sırasında hastanın bilinci ve solunum durumu, nöbetleri tetikleyen faktörler gibi anamnez bilgileri ve hastanın kullandığı ilaçlar hakkında bilgi alınmalıdır. Epilepsi hastalarında kullanılan fenitoin, karbamazepin, sodyum valproat etken maddeli ilaçlar hastalarda diş eti büyümeleri, ağız kuruluğu, ağız içerisinde ülserler, glossit (dil itihabı), stomatit (ağız içerisinde yangı) yapabilir. Bu durumlar hakkında epilepsi hastasının ve ailesinin bilgi sahibi olmaları, herhangi bir ağız ve diş sağlığı ile ilgili sorun olmasa dahi 6 ayda bir diş hekimi ziyareti yapmaları gerekmektedir. Hastalar toplumda yanlış anlama, yanlış bilgilendirme ve yanlış algılama nedeniyle sosyal izolasyon ve dışlanma yaşamaktadırlar. Bu durum, hasta üzerinde manevi baskı yapmakta ve sosyal ortamlarda nöbet geçirme korkusu kişiyi evine
hapsetmekte, bu nedenle epilepsi hastası olan kişiler değersizlik hissi yaşamaktadır. Aslında
epilepsi hastalığı düzenli hekim kontrolü ve ilaç kullanımı ile tedavi edilebilen bir hastalıktır. Toplum olarak epilepsi hastalığının farkında olmamız ve bunun tıbbi açıdan yönetilebilir bir durum olduğunu bilmemiz, onların aramızda verimli bireyler olarak yaşamalarını daha da kolaylaştıracaktır.

KAYNAKLAR
1.Farmasötik Kimya, 4. Baskı, Hülya Akgün, Ayla Balkan, A. Altan Bilgin, Ünsal Çalış, Nesrin Gökhan, Sevim Dalkara, Hakkı Erdoğan, Dilek Demir Erol, Mevlut Ertan, Fügen Özkanlı, Erhan Palaska, Selma Saraç, Cihat Şafak, Birsen Tozkoparan, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 2016, Ankara, sayfa 331-352.
2.https://www.noroloji.org.tr
3.Dr.Faruk Vural, Epilepsi ve epileptik Hastalarda Diş Tedavileri Sorunu, 8 (2),1974.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu