Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.
GenelGüncelHaberler

HAYVANDAN İNSANA ORGAN NAKLİ; BİZE NASIL BİR UFUK SUNUYOR?

Organ nakli; tıp dünyasının en tartışmalı ve belki de en büyüleyici alanlarından biri. Hepimiz sosyal görüşümüze, yaşamımıza referans aldığımız değerlere paralel olarak bu konuda fikir sahibiyiz. “Ben böyle bir şeye inanmıyorum” noktasından başlayıp, tüm kariyerini, yaşam boyu tüm çabasını bu konuya adamış insanlara kadar geniş bir yelpaze içinde konuya yaklaşmak mümkün. Bu yazı organ naklinde çok yakın tarihlerde gerçekleşmiş ve çığır
açıcı bir uygulamaya daha yakından bakabilmek amacı ile yazıldı.

Organ naklinin miladı

Antik çağlardan beri birtakım denemeler yapıldığını bilmemize rağmen modern çağda organ naklinin miladını 1952 yılında tek yumurta ikizinden yapılmış böbrek nakli olarak kabul edebiliriz. O tarihten sonra insanlık önce böbrek, sonra sırasıyla karaciğer, kalp, akciğer, ince bağırsak, pancreas, uterus gibi organları, kornea, ekstremite, yüz, nefes borusu
gibi dokuları başarı ile nakledebildi, binlerce insanı yaşamın kıyısından döndürerek uzun süreli ve kaliteli bir yaşam sunabildi. Kişisel olarak ne düşünüyorsak düşünelim, şunu kabul etmek zorundayız ki, bu alan tıp dünyasındaki gelişmelerle büyük paralellik göstermiş, öğrenilen pek çok yeni bilgi bu alanda değerlendirilmiş veya bu alanda elde edilen bilgiler
tüm tıp dünyasında kullanılmıştır.

Organ naklinde büyük gelişmeler yaşandı

Başarılı ilk böbrek naklinde bu yana geçen yıllar içinde tıp dünyası organ naklinde devasa adımlar attı. Artık hangi hastalıklarda ve ne zaman organ nakline gerek olduğunu çok iyi biliyoruz. Nakil edilecek organ hangisi olursa olsun buna ihtiyaç duyan hastaların ameliyata hazırlanmaları, ameliyatlarının başarılı bir şekilde yapılması yani cerrahi teknik açıdan neredeyse mükemmelliğe ulaştı. Daha bizlerin gençlik yıllarında dünya çapında yankı uyandıran ameliyatlar bugün dünyanın birçok ülkesinde artık neredeyse sıradan bir cerrahi girişim olarak yapılır hale geldi. Uzun yıllardır, kadavra donörlerin kullanıldığı durumlarda, organların nakile kadar geçen sürede en iyi durumda korunabilmeleri, organların nakil yapılıp yeniden çalışmaya başladığı süre içinde hasar görmeden muhafaza edilebilmeleri
artık standart uygulamalar haline gelmiştir.

Organ naklinin en zor konularından biri olan organ reddi konusunda kullanılan ilaçlar, bu ilaçların kullanım şekilleri artık klasik kitaplarda yazılan son derece sıradan bilgilerdir. Organların kısa dönemde hücresel bağışıklıkla reddine sebep olan klinik durumlar artık organ nakli toplantılarında tartışılan konular olmaktan çıkmış durumdadır. Daha uzun
sürelerde başarıyı etkileyen humoral bağışıklık konularında elde edilen gelişmelerle organ naklinden sonra elde edilen 10 yılı hatta 20 aşan yaşam süreleri istatistiklerde önemli bir oran oluşturmaktadır. Hep yazıldığı gibi dünya artık bu konuda mevcut ilaçların geliştirilmesi konusunda çalışmamakta, yani artık bağışıklık sistemini etkileyecek daha yeni ilaçlar
kullanıma girmeyecektir. Çünkü artik biliyoruz ki, organ nakli önümüzdeki 10 yıllarda şimdi yapıldığı şekilde yapılmayacak, bu konuda son derece kökten değişiklikler olacaktır.

En büyük sorun organ bulmak

Bütün bu başarılar yanında en büyük sorun ve organ naklinde tüm dünyada ciddi bir dar boğaz yaratan konu, nakil bekleyen hastalara yetecek kadar kullanılabilecek organ bulunamamasıdır. Yeterli sayıda organ bulunamadığı böyle bir durumda maalesef organ bekleyen hastaların bir bölümü bekleme süreci boyunca artık böylesi bir cerrahi
girişimi kaldırabilecek durumdan çıkmakta ve sonuçta kaybedilmektedir. Dünyada bu konuda sınırları en uçlara taşıyan, organ bağışı konusunda  büyük başarılar elde eden, hatta sınırda organların bile büyük bir cesaret ve deneyimle nakletmeye çalışıldığı ülkelerde dahi bu sayı istenilen seviyelere çıkartılamamaktadır. Hatta canlı vericilerde yapılan  nakillere rağmen nakil yapılabilecek organ sayısı organ naklinin en sorunlu alanıdır.

Xenotransplantation yapılabilecek aşamaya gelindi

Ama bilim insanları organ naklinin bu en büyük açmazını aşabilmek amacı ile son günlerde
gazetelerde okuduğumuz büyük bir adıma imza  attılar. Aslında üzerinde 10 yıllardır çalışılan bir konu artık günümüzde klinik uygulamaya gelecek  düzeye ulaştı. Yaklaşık bir yıl önce, araştırmaların farklı bir türden insana nakil, teknik ifadesiyle “xenotransplantation”, yapılabilecek aşamaya geldiği ile ilgili bir yazı yayımlandı. Bu yazıda ilk  naklin domuzdan insana bir böbrek nakli olması gerektiği (hasta diyaliz yapılarak yaşamına devam edebilir), daha da ötesi nakil yapılacak hastanın hangi özellikleri taşıması gerektiği detaylarıyla
tanımlandı. Çok geçmeden gazetelerde, ilk olarak domuzdan insana yapılan böbrek naklini ve hemen ardından domuzdan insana yapılan ilk kalp naklini okuduk. Yakın tarihte az sayıda böyle nakiller yapıldığını biliyoruz: 1963 yılında şempanzeden böbrek nakli, bir yıl sonra yine şempanzeden kalp nakli ve 1992 de maymundan yapılan karaciğer nakli. Yine de bu ilk denemelerin farklı koşullarını bir yana bırakmamız, yakın dönemde üst üste yapılan
nakilleri “xenotransplantation” un miladı kabul etmemiz gerekir. Bu bir dönemin başlangıcıdır.

Çözüm bekleyen durumlar da var

Bu konuda gerçek ve kalıcı bir başarı elde edeceksek, aklımıza gelen-gelmeyen pek çok
sorunun cevabını bulmalı, gelecekte ortaya çıkacak pek çok sorunun da çözümü için de hazırlıklı olmalıyız. Domuz kalbini örnek alacak olursak, dört ayak üstünde duran bir canlıya kan pompalayan bir kalp için iki ayak üzerinde duran bir canlıya kan pompalamak farklı bir fonksiyonel durumdur. Ayrıca domuzun ortalama vücut ısısı insanınkinden biraz daha fazla olduğu bilinmektedir. Nakilden sonra kalp alışık olduğu ısının altında bir ortamda çalışacaktır. Böylesi durumlar süreçte bir sorun çıkartacak mıdır, bilmiyoruz? Kalbimiz normalde kendi otonom sistemi içinde atmakla birlikte örneğin heyecanlandığımızda merkezi sinir sisteminden gelen uyarılarla daha hızlı atmaya başlamaktadır. Acaba böyle bir durumda domuz kalbi nasıl bir tepki verecektir, onu da bilmiyoruz? Bu soruların cevabını
mutlaka önümüzdeki günlerde öğreneceğiz. Aslında bu sorunlar hepimizin kolaylıkla anlayabileceği, konunun karmaşıklığı yanında ne kadar önemi olduğunu zaman içinde görebileceğimiz sorunlardır.

Asıl zorluk ve karmaşa, farklı türlerden yapılan nakillerde ortaya çıkan en büyük sorun olan doku uyumsuzluğu sebebiyle organın insan vücudunda çok hızlı bir şekilde reddedilmesidir. Uzun yıllardır yapılan çalışmalar sonucunda bu büyük sorun genetik mühendisliğinin yardımı ile en azından bir ölçüde çözülmüş durumdadır. Domuzdaki bazı genlerin nakilden önce silinmesi ile domuz organının insan bağışıklık sistemini harekete geçirme özelliği büyük ölçüde azaltılmıştır. Bu değişim ile organların uzun dönemde nasıl etkileneceğini bilmiyoruz elbet. Ama bu nakile cesaret edecek aşamaya gelinmiş olması ilerisi için büyük bir umut ve devasa bir adımdır. İleriki yıllarda muhtemelen insan genetiğine uygun domuz organları geliştirmek de mümkün olacaktır. Bu başarıldığında nakilden sonra bağışıklık sistemini etkileyecek hiçbir ilaç kullanılmayacak, bu ilaçların yan etkileri görülmeyecektir. Böyle
bir düzeye ulaşırsak ihtiyacı olan herkese kendi dokusuyla uyumlu organı nakletme şansımız olabilir ve en azından teorik olarak bu organ reddedilme tehlikesi olmadan yıllarca çalışabilir.

Burada yer sıkıntısından bahsedilme fırsatı bulamadığımız diğer pek çok sorunu bir yana
bırakırsak, insanoğlu elbette bir süre içinde kendisi için sorunsuz çalışacak organlara sahip
olacak, bugün yaşadığımız pek çok sıkıntıyı geride bırakacaktır. Ama yine de vurgulamamız gerekir ki, şimdi sahip olduğumuz ve bizim için zaten sorun yaratmadan çalışan organlarımıza özen göstermek, böylesine uzun ve zorlu bir yolun sonunu beklemekten hem çok daha kolay hem de çok daha pratiktir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu