Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.
GenelGüncelRöportajlar

CUMHURİYETİN İLK ECZACISI VE OĞLUNUN HİKAYESİ

Eczacılığı Cumhuriyet’in ilk eczacılarından biri olan babasından öğrenen Ecz. Tümerkan Altuğ dergimizin konuğu oldu. Altuğ’dan hem kendisinin hem de babasının hikayesini dinledik.

Tümerkan Bey babanızın eczacı olmanızda etkisi oldu mu? Bu süreci kısaca okurlarımızla paylaşır mısınız?

Tabii, biz 3 erkek kardeşiz babam çocuklarından birinin eczacı olmasını istiyordu, kısmet bana nasip oldu. 1965 mezunuyum, hatta mezun olunca babam ilaçlarımı raflara bile kendisi dizdi. Benim sınav puanım tıp bölümüne de tutuyordu fakat müsaade etmedi müsaade derken çok “Şerefli meslektir doktorluk ama sen gel yine benim mesleğimi sürdür” dedi. Ben de onu dinleyip eczacı oldum.

Pandemi döneminde birçok sağlık çalışanları gibi eczacılarımızda büyük sorunlarla
karşılaştı. Peki sizlerin bu dönemde yaşadığı problemler nelerdir?

En büyük problemimiz cirolarımız çok düştü, hastane karşısındaki eczaneler olarak hastaneye bağlı oluyorsunuz. Bizim hastanemizde pandemi hastanesi olunca normal hastalar gelmemeye başladı. Çocuklarını getirmemeye başladılar haklı olarak. Daha
sonra doğru orantıda ciromuz düştü. Raporlu hastalara devlet siz evden çıkmayın raporlarınız otomatik uzatıldı dedi ve herkes en yakın eczaneye gitti. Onun dışında gelen hastalar genel olarak pandemi hastaları olduğu için tıbbi maske kullandık, koruyucular koyduk. Ne mutlu bize çok büyük bir olayla karşılaşmadık.

Babanızın eczacılık yaptığı zamanlardan itibaren eczacılık mesleğinin içindesiniz. O günden bugüne eczacılık mesleğindeki değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eczacılık çok değişti tabi ki, eskiden ilaçların yüzde 70’i, yüzde 80’i eczanelerde yapılıyordu,
buna pomatlar, pilüller, şuruplar, losyon vb. ürünlerin çoğu da dahil. Hepsi eczanelerde
yapılırdı. Fakat tıbbın gelişimiyle de beraber sentetik maddeler çıktı ve bir ivme kazandı
eczacılık. Eskisi daha mı zevkliydi, bilemem fakat artık şimdi kutuyu al kutuyu ver olduk
havan işleri bitti gitti.

Eczacılık sizce eski günlerdeki gibi üretici eczacılığa yoğunlaşacak mıdır?

Yok, artık çok zor, öbür taraf çok zevkliydi ama yorucuydu. Eczacılar bunu çok sevdi. Ben
de babamın yanında bütün bunları öğrendim. Üzülerek söylüyorum bazı genç arkadaşlarımız majistral ilaçlarda anlayamadıklarını raftaki hazır ilaçlarda arıyorlarmış. O konuda da üzüntüm var. Artık oralara da dönmez eczacılık.

Babanızdan biraz bahseder misiniz bizlere?

Valla babamın eczacılık serüveni roman olacak gibi, bira uzun bir hikaye. Arnavut kökenli bir aileyiz. Dedem babamı küçükken Sırp bir eczacının yanına eczaneye kalfa olarak vermiş. Eczacı da bir gün evine göndermiş. Babam bir bakmış, evde kadife perdeler, bir de yemek masası var. Şaşırmış tabii çünkü yerde yemek yerlerdi o zamanlar bütün Osmanlılar. Artı eczacının eşi gel sana bir şey vereyim demiş. Bir çikolata vermiş yanına da renkli bir şey vermiş, likör olduğunu sonradan anlamış  tabii. Babam o zaman demiş ki, “Ben eczacı olacağım”. Ondan sonra balkan harbinde Osmanlı İmparatorluğu harbi kaybedince malum hepimizin bildiği sonuçları meydana gelmiş. Osmanlı demiş ki, “Biz oradakilerin hepsini Anadoluya yerleştireceğiz, ama orda kalanlara bir şey yapamayız”. Babam da bu durumu duyunca oradan kaçıp Türkiye’ye geliyor. Eczacılık Fakültesi’ne yazılıyor. Fakat kimyada önemli değişiklikler olduğu için çok zorlanıyor. O zamanlar laboratuvar sahipleri Hulki Kökler, Necdet Kökler iki kıymetli insan, babama çok yardımcı oluyor. Daha sonra babam okuluna devam ederken birgün sen “Mehmet Hasanın oğlu musun?” diye soruyorlar. Evet diyor babam.  “Bab-ı Aliden inerken babanı kurşuna dizdiler” diyorlar. Sonra sorgusuz sualsiz babam okul müdürü ile de kavga edip, atlıyor Prizen’e gidiyor. Akrabaları uyarıyor gitmeden önce “Kendini gösterme. Bir manga asker seni bekliyor” diye. Ama oradan eşek sırtında sınırları geçiyor İtalya’nın Vilindizi limanına gidiyor ve tekrar Türkiye’ye geliyor. Üniversiteyi bitiriyor. Cebinde beş kuruş yok tabi bu dönemde. Ben doğma büyüme Bakırköy’lüyüm babam da Bakırköy’ü kuran adamlardan diyebilriz. Bakırköy’de o zaman Fransız askerler var. Babam da Fransızca bildiği için askerler babama eczacı bey nereye kuralım istasyonu diye sormuş. Babam da “Merkez burasıdır” diyor ve oraya kuruluyor. Bir başka güzel hikaye de eskiden eczanelerde doktorlarda olurmuş, hasta geldiğinde doktor da bakıyor, eczacı da. Şimdiki gibi vizitelerin 1000 TL olmadığı zamanlarda hastayı fakir görünce babam ilacı ücretsiz verirdi, doktor da gidip baktığı hastaların yastığının altına para koyardı. İnsanlık o zaman öyleymiş. Babam, 50 küsür sene Bakırköy’de Hilal Eczanesi diye bir  eczaneyi yönetti. Ondan sonra ben devraldım. 1965 senesinde mezun oldum. Ben de 50 küsür senedir devam ediyorum.

Son olarak eczacı dergimizin sizler gibi başarılı eczacılarımızın sayesinde 200. Sayısına ulaşmış bulunmaktayız düşüncelerinizi alabilir miyim?

Babamın ve benim hikayemi arkadaşlarım biliyor. Eczacı Dergisi sayesinde ilk defa
camiadaki meslektaşlarımız ve okurlarımız da öğrenecek bu beni çok mutlu etti iyi ki varsınız.

 

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu